Durakta Bekleyenler

“Emekli olayım her şeyi bırakıp gideceğim buralardan, hayatımı yaşayacağım.” “Tam yaşayacağı zaman hasta oldu.” “Emekli de olmuştu, artık hayatını yaşayacaktı, erken gitti bu dünyadan.”

Bu cümleler birçoğumuz için oldukça tanıdık olmalı. Tanıdık ama ne kadar gerçekçi diye üzerinde düşünülmesi gereken ifadeler olduğunu bilmekte fayda var. Yaşarken yaşanır hayat, tam yaşayacağı zaman diye bir düşünce ya da durum olmamalı. Yaşarken güzelleştirmeli hayatı, yaşarken keyif almalı hayattan ve gerçekten yaşamalı.

Çalışırken günleriniz daha pazartesiden hafta sonunun hayaliyle mi geçiyor? Sabah işe geldiğinizde öğle tatiline ne kadar kaldığı, öğleden sonra da mesai bitimine kaç saat kaldığı konusu gündeminizde önemli bir yerde mi? “Öğlen olsa da çıksak, akşam olsa da gitsek” dilekleriyle geçen günler, haftalar, aylar, yıllar ve bir ömür belki de. Kariyerinin başında tüm haftayı hafta sonunu beklerken tüketenler gibi zaman ilerledikçe kendinizi emekliliğin yolunu gözlerken bulsanız ne hissederdiniz? İstediği hayatı yaşayamamış ve bunu fark ettiğinde de artık çok geç olduğunu anlayan kişi hangi duygu içinde olursa siz de kendinizi büyük ihtimalle o duygu ile baş başa buluverirsiniz. Tabi sözünü ettiğim bu durum zaten hedefi böyle bir son olanlar için sorun olan bir konu değil.

Günümüzün en az üçte birinin işte geçtiğini düşünürsek ömrümüzün işte tükendiğini söylemek abartı olmamalı. Hal böyle olunca da; yapmak istemediğimiz bir işi sürdürmek, tüm vaktimizi ve enerjimizi bu iş için harcamak, istemediğimiz bir hayatı yaşamak ile sonuçlanıyor. Çoğumuz yaşamışızdır ya da yaşarız şöyle bir durumu. 1 saattir durakta otobüs bekledikten sonra, “O kadar bekledim, belki şimdi gelir biraz daha bekleyeyim” diyerek önümüzden geçen minibüs ve taksilere binmeye bazen cesaret edemeyiz. Kaybedeceklerimiz gelir hemen aklımıza, kazanacaklarımızdan önce. Oysaki otobüsün ne zaman geleceği ile ilgili kesin bir fikrimiz yoktur ve minibüs ya da taksiyi tercih ettiğimizde hedefe şu an bulunduğumuz yerden daha yakın olacağımız da kesindir. Dahası, otobüse daha önce bindiğimizden biliriz de otobüsü sevmediğimizi ve otobüsle yolculuk yapmak da istemeyiz aslında.

“O kadar okudum, yüksek lisans yaptım, işimde de belirli bir seviyeye geldim, bu saatten sonra iş mi değiştireyim” düşüncesiyle sevmediğimiz ve yapmak istemediğimiz bir mesleği ya da işi sürdürerek istemediğimiz bir hayatı yaşamaya mahkum oluyoruz. Kim mahkum etti bizi, neler sürükledi bizi bu hayata…Herkesin bir nedeni var; nedenlerimiz aynı, benzer ya da farklı. Şu ana kadar olanlar oldu, bundan sonrasının nasıl geçeceği konusunda sorumluluğumuz oldukça büyük. Meslek sahibi olurken kendi irademizle bir seçim yapmış ya da yapmamış olsak da, sevmediğimiz şeyleri hayatımızdan çıkarma kararını verecek olan sadece kendimiziz. Değişim için, dönüşüm (ya da dönüşün) için ancak bu sorumluluğu alırsan farklı bir sonuçla karşılaşacaksın. Nossrat Peseschkian’ın dediği gibi “Daha önce hiç sahip olmadığın bir şeye sahip olmak istiyorsan, daha önce hiç yapmadığın bir şey yapmalısın.”

Kimsenin sana istemediğin bir hayatı zorla yaşatamayacağını unutma. Bulunduğun yerden başka yere gitmeye ihtiyacın ve niyetin varsa senin için sorumluluk alma ve harekete geçme zamanı. Önünden geçen fırsatları ve alternatifleri değerlendirme yolunu seçmek, hayatının geri kalanını kurtarmanda sana yardımcı olacaktır. Bulunduğun yerden geçen bir taksi yoksa, o taksiyi çağırmak da sana düşüyor elbette.

Başarılı yolculuklar dilerim.

Şahika Akkuş Sert
Uzman Psikolog


Yorumlar

  1. Uğur Demirbaş diyor ki: Ocak 27, 2017 at 11:39 am

    Tebrik ederim. Çok güzel bir metaforla çok güzel bir anlatım yapmışsınız. Başarılarınızın devamını dilerim

  2. serkan diyor ki: Şubat 1, 2017 at 9:37 pm

    Günümüzde çoğu insanın duygularına tercüman olan çok güzel bir yazı olmuş. Makale ben de harekete geçme hissi uyandırdı. Şu an bir firmada yöneticiyim, yüksek lisansımı yaptım ama mutsuzum… Yazdığınız her satıra katılıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir